Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
Phrasals | ||||
Phrasals | rise against (someone or something) v. | (birine/bir şeye) karşı ayaklanmak | ||
The masses rose against the dictator. Kitleler diktatöre karşı ayaklandı. More Sentences |
||||
Phrasals | rise against (someone or something) v. | (birine/bir şeye) kafa tutmak | ||
Phrasals | rise against (someone or something) v. | (birine/bir şeye) isyan etmek | ||
Phrasals | rise against (someone or something) v. | (birine/bir şeye) başkaldırmak | ||
Phrasals | rise against (someone or something) v. | (birine/bir şeye) karşı çıkmak |
Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
Phrasals | ||||
Phrasals | rise up against (someone or something) v. | (birine/bir şeye) karşı ayaklanmak | ||
In desperation the Tibetan people rose up against the Chinese. Çaresizlik içinde Tibet halkı Çinlilere karşı ayaklandı. More Sentences |
||||
Phrasals | rise up against (someone or something) v. | (birine/bir şeye) kafa tutmak | ||
Phrasals | rise up against (someone or something) v. | (birine/bir şeye) isyan etmek | ||
Phrasals | rise up against (someone or something) v. | (birine/bir şeye) başkaldırmak | ||
Phrasals | rise up against (someone or something) v. | (birine/bir şeye) karşı çıkmak |